1800'lü senelerin ortaları.. Heinrich Band isimli bir enstrüman satıcısı, büyük şehirlerin büyük kiliselerinden başka yerde yapılması ve çalınması olası olmayan o devasa borulu orglarla icra edilen dini müziği, Bach'ı sözgelişi köylere kadar götürmenin yollarını aramış. Arayan bulur. O devasa org borularını küçücük yapıp iki kutunun içine yerleştirmiş. İki kutuyu da tıpkı bir körük gibi, cilt ile birleştirmiş. Kutular iki bileklikle kollara bağlı. Açılınca hava çekiyor, kapatınca üflüyor. Her boruyu açıp kapayan düğmelere de iki taraftaki on parmak kumanda ediyor.
Adamın isminden "Bandoneon" demişler çalgıya.. Almanya'dan İtalya'ya dağılmış.. Sonra savaşlar, karanlık Avrupa.. Göç başlamış.. Alman ve İtalyanlar, Arjantin'e gitmişler. Giderken çalgılarını da götürmüşler..
Oradaki yerli halk.. Yerli müzik.. İtalyanların Napolitenleri, Almanların marş tempolu melodileri birbirine karışmış ve ritmik Arjantin Ulusal Müziği doğmuş.. Tango!.. Ve de o ritmle yapılan ayni isimi taşıyan dans, bir çılgınlık halinde dünyaya dağılmış.. Hani Bernard Show'nun ilk gördüğünde "Tamam fakat, neden ayakta" dediği dans!.
Bu sırada Avrupa'da tertemiz bir Cumhuriyet doğuyor.. İsiminin başında Türkiye var..
Genç Türkiye Cumhuriyeti sanatın her dalında atılım yapma azminde.. Müzik en başta.. Tek sesli alaturkanın yanına hızla çok sesli müzik ilave etmeli.. Bunu konservatuarlar, konser salonları ile halka yaymak kolay değil.. Yüzlerce sene ister.. Daha kolay yol, popüler müzik..
Cumhuriyet'in sembolü o vakit, Cumhuriyet Bayramı geceleri, Anadolu Kasabalarına kadar dağılan Cumhuriyet Baloları.. Bu balolarda dans ediyor insanlar.. Sıradan insanlar.. Kasabalılar.. Tango yapıyorlar.. Arjantin tangoları tabii..
Sene 1928.. Necip Celal, ilk Türk Tangosu Mazi'yi yazıyor.. 1932'de Seyyan Hanım taş plağa okuyor. Ankara Radyosu çalmaya başlıyor.. Dinleyen genç kızlar, sözleri radyodan çıkarıp defterlerine not ediyor, okulda arkadaşlarına veriyorlar.
"Mazi kalbimde bir yaradır Bahtım saçlarımdan karadır Beni ara ara ağlatan
İşte bu hazin anıdır"
İlk Türk tangosu gençlerin dilinden düşmez oluyor. Gramofonu olan her hanede bu plak var, artık.
O hanede toplananlar plağa eşlik ediyorlar.. Türkiye Cumhuriyeti halkı, Necip Celal'in hemen peşinden Secaettin Tanyerli'nin tangolarıyla, çok sesli müzik söylemeye ve dinlemeye başlıyor.. Köylere kadar.
Olağanüstü keyifli, neşeli ve heyecanlı bir konserdi izlediğimiz pazartesi gecesi Süreyya'da.. Tango Akşamı'nı iki müzik gurubu birleşerek gerçekleştirmişlerdi. Birisi benim canlarım, "Evlatlar" dediğim, dünya çapında milli gururumuz Borusan Kuartet.. Öteki, ilk kez duyduğum ve izlediğim Band- O- Neon Gran Orquesta Tipica de Tango!. Bu ikincisi Avrupa'nın yegane Tango Orkestrası.. Merkezi Viyana, fakat her milletten insan var. Arjantin Kültür Bakanlığı gurubu "Özgün Arjantin Tangosu'nu Arjantin dışında en iyi icra eden topluluk" duyuru etmiş onları. Öylesi..
Kurucusu bir Türk.. Ertuğrul Sevsay.. Viyana Üniversitesi Müzik Bölümü öğretim azalarından.. Çağrılı olarak gittiği Arjantin'de tango kültürüne merak sarmış.. Bunun yalnızca bir müzik değil, bir hayat tarzı, bir felsefe olduğunu hissetmiş. Kendisini tango araştırmalarına vermiş ve bu gurubu kurmuş 1995'te.. İlk Birinci Kemancısı inanmazsınız, bugün Borusan Kuartet'in Birinci Kemancısı Esen Kıvrak.. Mükemmel konseri, zaman zaman araya girerek sunan ve yazıma giriş yaptığım bilgilerin çoğunu anlatan Sevsay, "Arjantin Tangosu, bir ülkenin, gittikçe bir kıtanın, hem de dünyanın hayatını etkilediği için, Unesco tarafından "Dünya Kültür Kalıtı" duyuru edildi. Türk halkını çok sesli müzikle tanıştıran ve hayat tarzına büyük katkılar yapan Türk Tangosu da "Dünya Kültür Kalıtı" olmalıdır. Bu yüzden dünyayı dolaşırken, Türk Tangosu'nu da salt çalıyor ve tanıtıyoruz" diye konuştu.
Sonra bitirdi..
"Tango, cumhuriyetimizin müziğidir!."
Hem de nasıl haklı biliyor musunuz?.
1945 yılı yazında başladım, Manyas'ın Çavuşköyü'ne gitmeye.. Babaanneme.. Köyün tek gramofonu bizdeydi o zaman.. İki gecede bir köyün delikanlıları, kızları bizim bahçede toplanırlardı.. Bin uydurma sebep ile.. Bizim oralarda kaç- göç yoktur ya.. Mısır soyma uydurma sebepti sözgelimi.. Gece yarısına doğru işler biter, başından beri kenarda çalan ve onlara eşlik eden gramofona bu kez tangolar konur ve dans başlardı.. Benim işim gramofonun başında durmak ve plağı döndüren zembereği kuran kolu çevirmekti, iyi bilirim.
1955 yazında, lise birde gittiğimiz köyde, hayatımın ilk dansını işte o Seyyan Hanım'ın taş plağı ile ettim.. "Mazi kalbimde bir yaradır.." Dans ederken, köyün kızları koro halinde Seyyan Hanıma eşlik ediyorlardı.. Bütün tangoları ezber biliyorlardı zira..
Konserin ilk bölümünde benim kuartetim, modern tangonun en büyüğü Astor Piazzola'nın Dört Mevsimi'ni seslendirdi. Usta, her mevsime ayrı sazla girmiş. İlkbahar'ı birinci keman Esen açtı. Yaz'ı viyolada Efdal, güzü çellosu ile Çağ ve kışı ikinci keman Olgu.. Bilhassa o en romantik hüznü anlatan Güz'a bayıldım.
İkinci yarıya Sevsay ve arkadaşları da katıldı. Sahne kalabalıklaştı ve Sevsay örneklerle tango tarihini anlattı. Türk tangoları ile sahneye eğitimine İstanbul Konservatuarında başlayıp, Viyana'da devam eden ve hali hazırda orda yaşayan Bağdasar Bayvertyan geldi. Bir "Mazi" söyledi ve salonu yıktı.
Program Tango gecelerinin vazgeçilmesi La Comparsita ile bitirdi ama, o seyirciye yeter mi?. Alkış.. Kıyamet.. Bağdasar bir daha geldi.. Bu defa Secaattin Tanyerli ve onun unutulmazı..
"Kemanımla sana bir ses verebilseydim şayet.."
Baktım bütün salon eşlik ediyor.. Sadece benim yaşımdakiler değil.. Gençler de..
Sevsay'a hak verdim. Tango can vermez..
Çünkü o sadece bir müzik değil, bir yaşam tarzıdır!..
Tango, Cumhuriyetimin müziğidir!.
(Sabah - Hıncal Uluç)