Tango sözcüğünün dilbilimde kesin bir kökeni yoktur. “TANGO” adının, Afrika tamtamlarının çıkardığı "tan-go" seslerinden ya da Latince dokunmak anlamına gelen "tangere" fiilinden türediği sanılmaktadır. Tango kelimesi aynı zamanda Latin Amerika'da çok geniş bir siyahi topluluk tarafından kullanılmaya başlandı.
1800'lü yıllarda işçi sınıfından birçok kişi, büyük umutlarla Fransa’dan, İtalya’dan, Macaristan’dan, İspanya’dan ve Portekiz’den; Güney Amerika'ya göç etmiştir. Yabancı oldukları bir kıtada yaşanan, başta ekonomik ve sosyal sıkıntılar, beraberinde hayal kırıklıklarını getirmiştir.
Bu hayal kırıklıkları, geleceğe ait büyük umutlar ve geçmişten getirilen kültürle, harmanlanarak Tango müziğini oluşturmaya başlamıştır.
Tango, Buenos Aires’de, o dönem alt sınıf olarak adlandırılan, fakir ve en temel sosyal haklardan bile yararlanamayan, bu insanlar tarafından yaratılmıştır. Böylece belirgin bir şekilde 1865 ile 1880 arası ortaya çıkan Tango müziği, içerisinde hırçınlık, asilik, küstahlık gibi bazı duygular ile kalp kırıklıkları ve paramparça olan hayaller neticesinde melonkoliyi taşır. Eşlerini, çocuklarını, yani ailelerini geçmişte bırakarak tek başlarına bu yabancı topraklara gelen göçmenler, doğal olarak erkek nüfusunun arttırmasına ve cinsiyetler arası büyük bir sayı farkı oluşmasına neden olmuştur. Boenos Aires’deki kadın nüfusunun bu azlığı, beraberinde fahişeliği gelişen bir endüstri haline getirmiştir. Böylelikle genelevler artarak kısa sürede işçi sınıfının eğlence mekanları halini almıştır. Bu mekanlarda da kadın sayısının az olması kapılarda uzun kuyruklar oluşmasına neden olurken, sırada bekleyen erkekleri eğlendirmek için küçük Tango müzik grupları çalıştırılmaya başlanmıştır. Genelev mekanları fakir kesimin yanı sıra orta ve daha üst kesimin de uğrak yeri olmuş her iki kültür burada birbirlerini tanımıştır. Böylelikle alt kesimin sokakta yarattığı Tango üst kesim tarafından bu mekanlarda tanınmıştır.
Tangonun müziksel kökeninde; İspanyol dans figürleriyle şekillenen ve Küba müziği ile harmanlanan “HABANERA”, dönemin Arjantin’li zencilerine ait “MILONGA” ve yine İspanyol asıllı “TANGO ANDALUZ” vardır.
Tango, alt kesime ait olması ve genelevlerde yayılması sebebiyle uzun süre ahlaka aykırı bulunmuştur.
Bu dönemde kadınlar için dövüşen ve yine onlarla iyi dans edebilmek için birbirleriyle dans pratiği yapan erkekler vardır. “Compadre” veya “Compadrito”adı verilen bu kabadayı tipilemelerinin eğlence anlayışı “şarap” ile “cana" (bir tür şeker kamışı rakısı) içip, şarkı söylemek ve dans etmektir.
Arjantin Tango, Avrupa’ya 20.yüzyılın başlarında, gemilerle Fransa’ya, gelen Arjantin’li tangocular tarafından taşınmıştır. Öncelikle yine alt kesimlerce sevilip yayılan Tango zamanla üst kesimlerde de beğenilmeye başlar. Ancak Arjantin’deki stil ile Avrupa’da yapılması hoş karşılanmamış ve modernleştirme adı altında sadeleştirilmiştir. Böylelikle “Avrupa Tango”’su ortaya çıkmış, kısa sürede diğer Avrupa ülkelerine de yayılmıştır.
Bu dönemden sonra, özellikle Paris’lilerin bu dansa olan ilgisi sayesinde Tango, Arjantin sosyetesinde de değer kazanmıştır. İlk kez 1917 yılında Carlos Gardel’in smokin giyerek, her türlü argo ve erotizmden uzak sözlerle tango söylemesi, müziğin üst kesimlerce değer kazanmasını hızlandırmıştır. Avrupanın ilk tango çılgınlığı Paris'ten sonra Londra, Berlin ve diğer başkentlere sıçradı. 1913'lerin sonlarına doğru, bu dans New York'u ve Finlandiya'yı da etkisi altına aldı.
Buenos Aires’te Tangonun üst kesimlerce de benimsenmesi ve dünyayı etkileyecek bir akım halini alması 1920 ile 1940 arasıdır. Bu dönem Tango’nun altın çağı olarak nitelendirilir. Artık Tango kendi içinde biraz daha yumuşayarak, Salon Tangosu halini almıştır.
İkinci Dünya Savaşı’na kadar zirvede olan tango, bu dönemden sonra, politik nedenlerle gerilemeye başlar. Özellikle de 1955 yılında Juan Domingo Peron’un askeri darbeyle devrilmesi ve ardından birbirini izleyen askeri darbeler neticesinde dans salonları kapatılmış, dans etmek yasaklanmıştır.
1983’de, Arjantin’de askeri junta ortadan kalkmış ve böylece tango, Buenos Aires’e eski görkemiyle geri dönmüştür. Astor Piazzolla’nın müzikte başlattığı, ve kısa sürede dansa da yansıyan yenilikçi akım, Tangoya büyük bir zenginlik kazandırmıştır.
Türkiye'de de Cumhuriyetin ilanı ile oluşan çok sesli müzik gelişimi ile, Tango sevilmiş ve yayılmıştır. Necip Celal, Fehmi Ege ve Necdet Koyutürk pek çok tango besteleyerek Tango'nun Türkiye'de sevilmesi ve yayılmasını sağlamışlardır. Tangonun bu ithal versiyonları daha az vücut teması esasına dayalıydı (Ballroom Tango) ama bununla beraber pek çokları için hala şok edici idi. Profesyonel dansçılardan oluşan Tango dans grupları da, çeşitli ülkelerde yaptıkları koreografik şovlarla Tango müziğini ve dansını daha fazla tanıtmış ve dünyaya yeniden sevdirmişlerdir.
Bir zamanların ayıplanan ve hor görülen dansı, artık günümüzde ışıltılı dans salonlarında uygulanan, nezih bir eğlence halini almıştır.